İşte geldi Eylül ve Eylül Şiirleri Biz henüz yaza veda edememişken, bir anda çaldı kapımızı. Yağmurları, sararan yaprakları ile saracak etrafımızı. Sonbahar, şairlerin mevsimidir bilen bilir. Hep bir hazan kokar havası.

Yağmurlar, sararan yapraklar bir filmin veda sahnesini canlandırır gözümüzde. Özellikle Eylül’ün yeri çoğu kişi için ayrıdır. Eylül Ayı Şiiri denince akla gelen şairler.

Şairlerin mevsimini, şairlerin Eylül ile ilgili şiirleri şairlerin kaleminden dinleyelim.

Eylül Şiirleri

Atilla İlhan, Yağmur Kaçağı

Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem, beni tanırsan

Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni

Geceleri bir çarpıntı duyarsan
Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
Akşamsa eylülse ıslanmışsam
Beni görsen belki anlayamazsın
İçlenir gizli gizli ağlarsın
Eğer ben yalnızsam, yanılmışsam
Elimden tut, yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni

Eylül Şiir Cemal Süreya

Cemal Süreya, Eylül’dü

Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.

Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.

İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

İlhan Berk, Otağ

Sevgilim, işte eylül
Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.

Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.

Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.

Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(İsteğin bulanık kıyısında).

Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.

Ümit Yaşar Oğuzcan, Ben Eylül Sen Haziran

Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara

Ataol Behramoğlu, Eylül Sabahının Serinliği

Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime dolduruyorum
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren sesi
Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Düşmanlarımı bağışlıyorum
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda
Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Yüreğime dolduruyorum

Hasan Basri Ünlü, Eylül Kadınları

Suskun bir Eylül’ün dizelerine kapanmıştım
Sessizce ağlamıştım ağrılarımı tırnaklayıp
Bahtımdan bütün zamanların tozunu kazıyıp
Yıkanmışlık, arınmışlık, arındığımı sanmıştım

Kurtuldum derken yolumu tutan hanginizsiniz
Artık ne kadarınızla benimsiniz, değilsiniz

Gel yarışalım diyorsunuz hoyratça. Hangimiz
Önce unutacağız yorgun bir Eylül’e yaslanıp
Hafızamıza saldırıyorum bu yüzden, size kızıp
Eski ne varsa kazıyıp atıyorum bir kez daha

Ama hanginiz hala kıpırtılar gömüyor tenime
Bu yangınları düşlerime süren hanginizsiniz

Durduk yere göller buharlaşıyor gözlerimden
İçimde nehir yatağını bozuyor… Eylül eylül
Duvarlarım yıkılıyor yılların yoksunluğuyla

Kayıp aşklarım, eski kadınlarım, eyvahlarım
Eskilerinizi bana rehin bırakıp gitmiştiniz
Unutmaya attığım adımlarda sırtıma saplanan
Eylül kokulu ölümlerin sahibi hanginizsiniz

Ahmet Altan, Eylül

Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli, bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı, terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
Eski Yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Akşam rüzgarları; tene dokunan bir kamçı kadar şehvetlidir.
Ben her yıl ölümü ve aşkı bu ayda beklerim…

Ve eylülün çıplak ayaklarına bir yazı bırakırım.
Eylül sabahları; kılıçlar kadar keskin ışıltılarıyla
Tenimi kanatarak uyandırır beni.
Ben eylüle akarım.
Bir hüzün gibi akarım ben eylüle kanayan bir aşk gibi,
Siyah şallara bürünmüş, genç bir ölüm gibi akarım.
Sevişerek, ağlayarak ve ölerek akarım ben eylüle.
Her yıl, hep aynı vakitte, geniş bir ırmak gibi
Bütün hayatı berrak sularında yıkayarak gelir,
Beni ve her şeyi koynuna alarak,
Bir meçhule hüznüyle emzirerek götürür hep.
Kadınları ve hüznü eylülde severim…

Keman konçertolarını,
Akşam saatlerinde bir bir ışık yangını ile kıpkızıl tüten
Yalnız ağaçları, ürkek tebessümleri ve edepsiz kahkahaları severim.
Lacivert bir deniz benim ellerimde oynaşır.
Sahiller, yaşlı bir kadın gibi kendine terkedilir
Şarkılar, incecik bürümcükten acılar vaad eder her dinleyene
Bitenin başlayana dokunduğu yerdir eylül…

Onun için yanık yanık tütsü kokar,
Onun için değdiği yeri kanatır.
Eylülde aşk, eylülde acı, eylülde yalnızlık zordur,
Eylülde her şey zordur, ben eylülü onun için severim.
Eylül ışıklarında çırılçıplak ruhlar yıkanır
Herkes her şeye kapısını aralar ‘bir aşk oluverir aşinalık’.
Ölüm kıvırcık saçlarını hayatın göğsüne dokundurur.
Aşkı ve ölümü ben hep bu ayda beklerim.
Nasıl da mahzun ve nasıl da tehditkârdır.
Ben eylülde bütün aşklardan ve kadınlardan korkarım…

Ben her yıl eylülün çıplak ayaklarına bir yazı adarım.
Ve ben eylüle akarım
Bir hüzün gibi akarım ben eylüle,
Kanayan bir aşk gibi akarım,
Siyah şallara bürünmüş bir genç ölüm gibi akarım…