Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a çıkışı ve 23 Nisan 1920 yılında yeni devletin kurucu meclisi olan Birinci Millet Meclisi’nin açılmasıyla ulusal kurtuluş mücadelesi resmen başlamış oldu. Kurtuluş mücadelesi devam ederken Başkomutan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı İsmet İnönü askerlerin ve halkın moralini yükseltmek ve yeni kurulacak devletin, uluslararası ilişkilerde kullanması için bir marşın yazılması gerektiği konusuna değindi. Cephede olan askerlerin ve halkın moralini yükseltmek için çalışmalar içinde olan Mehmet Akif Ersoy’unda yer aldığı Irşat Heyetleri, sık sık marşın gerekliliğini gündeme getiriyordu.

Birinci Millet Meclisi, 25 Ekim 1920 tarihinde Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Şairlerimizin Nazar-ı Dikkatine başlığı ile Millî Marş Güftesi Yarışması  başlattığını duyurdu. Milli Marş Gürş Güftesi Yarışmasını Maarif Vekâleti(bugün ki Milli Eğitim Bakanlığı) ve Genelkurmay Başkanlığı desteğiyle başladı. Yarışmaya 724 şiir katıldı. 724 şiir arasından 6 şiir finale kalmıştır.

Mehmet Akif Ersoy Milli Marş Güftesi Yarışmasını bir yarışma olması ve içinde 500 lira ödül olması nedeniyle katılmayı reddetmiştir. Vekil Hamdullah Suphi(Tanrıöver) Bey, Mehmet Akif Ersoy’un sakıncalı gördüğü konularda güvence vermesinden sonra şiir yazmaya karar verir.  Kahraman Ordumuza ithaf diye başlayan şiirini 48 saat içinde tamamlayıp, şiirini Maarif Vekaletine göndermiştir. Şiir yeni mecliste okunmadan önce edilmeden önce 17 Şubat 1921 yılında Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayınlandı.

İstiklal Marşı Yarışması Finaline Kalan Şiirler

Mehmet Muhsin’in şiiri

Yıllarca altı cephede ateşle kanlara;
Türk’ün hilâl-ü dinine düşman olanlara;
Ceddin o; yıldırım gibi saldın zaman zaman
Yüksek başın eğilmedi bir art cihanlara

Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab

Ey mazi-i havariki bin destan olan;
Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan
Arslan yürekli ordu; demir giy; silah kuşan!
Zira hududu kapladı ateşle kan, duman.

Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım – şitab,
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab!

Arslan mücahid ordusu, ey haris-i salah
Destinde seyf-i hak gibi pek şanlı bir silah
Açtın sema-yi millete pür-nûr bir sabah.
Atî bizim. bizim artık vatan, zafer, felah.

Ey kahramanlar ordusu; ey yıldırım – şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab

“M” Rumuzlu Bursa Vekili Muhittin Baha Bey’in Şiiri

Kahraman Türk” idi cihanda adın.
Bir ateşten siperdin İslam’a
Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.
Ey büyük ünlü milletim ileri!
Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri!
Düşmanın bir cihansa dostun
Hak hakkın elbette müstakil yaşamak

Atıl, ez, vur, senindir istiklâl
Ebedî parlasın şu al bayrak…
Ey benim şanlı milletim ileri;
Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!

İskender Haki Bey’in Şiiri

Ey Müslüman, ey Türk oğlu
Açıldı istiklâl yolu
Benim bu son günlerimdir,
Diyor bize Anadolu.

Çek sancağı Türk ordusu
Olmaz Türk’ün can korkusu
Esarete dayanır mı
Türk vatanı, Türk namusu?

Bu son savaş bize farzdır,
Fırsatımız gayet azdır,
Muzaffer ol da ey millet
Altın ile tarih yazdır.

Birleşelim özümüzden,
Dönmeyelim sözümüzden,
Hem silelim bu lekeyi,
Tarihteki yüzümüzden.

Kemalettin Kamu Şiir

Göz yaşına veda et
Ey güzel Anadolu!
Hakkını korur elbet
Türk’ün bükülmez kolu

Cenk ederiz genç, koca
Bugün değil, yarın da
Yadımız ağladıkça
İzmir ezanlarında.

Hak yolunda kan olur,
Dünyalara taşarız;
Ya şerefle vurulur,
Ya efendi yaşarız.

Her gün yeni bir hile
Arkasından satıldık;
Her gün yeni bir dille
Yurdumuzdan atıldık

Yeter, ey Kâbe’mizi
Elimizden alanlar
Alıkoyamaz bizi
Yolumuzdan yalanlar.

Hangi alçak el alır,
El zinciri boynuna?
Kim Yunan’ı bırakır
Türk kızının koynuna?

“As” Rumuzlu Kişinin Şiiri

Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın
Yurdumuza göz dikenler al kanlara boyansın
Ya ben ya onlar diyen silâhına dayansın

Türk oğludur bu millet
Türk’ündür bu memleket
Türk oğludur bu millet
Türk’ündür bu memleket

Düşman gözü tutamaz yanar dağlar başını
Bağrımızda saklarız vatanın her taşını
Yurdumuza yan bakan döker gözün yaşını

Türk oğludur bu millet
Türk’ündür bu memleket
Türk oğludur bu millet
Türk’ündür bu memleket

Can veririz her zaman hürriyet yoluna
Ya gazi, ya şehitlik ne devlettir kuluna
Ata emanet etmiş namusunu oğluna

Bize Türk oğlu derler
Hep bizimdir bu yerler

Hüseyin Suad Bey’in Şiiri

Türk’ün evvelce büyük bir pederi
Çekti sancağı hilâl-i sehari
Kanımızla boyadık bahr ü berri
Böyle aldık bu güzel ülkeleri

İleri, arş ileri, arş ileri
Geri kalsın vatanın kahpeleri

Seni ihya için ey nâmı büyük
Vatanın uğruna öldük öldük
Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük
Siper oldu sana dağlar gibi Türk

Yürü ey milletin efradı yürü
Ak süt emmiş vatan evlâdı yürü

Vatan evlâdını kurban edeli
Milletin hür yaşamaktır emeli
Veremez kimseye bir çamlıbeli
Bağlanır mı acaba Türk’ün eli

İleri, arş ileri, arş ileri
Çiğnenir çünkü kalan yolda geri.,

Mehmet Akif Ersoy’un Şiiri

-Kahraman Ordumuza-

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl, Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar, “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın… Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı; Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan sühedâ! Canı, canânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ

Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli-Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli

O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım; Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl; Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!